buraya gel herşeyi bul

herşey buradaa???



eefburada@outlook.com.tr

Eğitimin Ekonomik Maliyeti ve Göçün Etkileri

05.07.2014 17:02

Eğitim, ülkelerdeki iktisadi olayları her yönden etkileyebilen bir aktördür. Bireylerin karar alma sürecinde ve iş beklentilerinde doğrudan etkisi olmaktadır. Bireylere sağladığı yararların yanında, toplumsal açıdan yaratmış olduğu negatif dışsallıklar nedeniyle de ülkelerin ekonomik kalkınmalarında önemli rol oynamaktadır. Toplumların eğitim düzeyi; işgücüne katılma oranını pozitif yönde etkilediği gibi emeğin verimliliğinin artması sonucu ulusal gelir düzeyi de yükselmektedir. Bu nedenle ülkelerin yatırım harcamalarında önemli bir kısım eğitime ayrılmaktadır. Fakat; tüm bunların yanında, kişilerin beşeri sermaye yatırımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan kişisel beklentilerine cevap vermeyen piyasalar da (ücretler, çalışma koşulları, istihdam olanakları, arzuladıkları meslek veya konumun azlığı vs…) göçlerle eğitimli işgücü kaybına uğramaktadır. Bu göçler ülke içinden büyük şehirlere olabildiği gibi, ülke dışına beyin göçü şeklinde de olabilmektedir. Bütün bunların doğurduğu olumsuz sonuçlar ülke ekonomisini etkilemekte ve ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel gelişim hızlarını yavaşlatmaktadır. Bu yüzden; çalışma ekonomisi biliminin de ilgi alanına giren bu konuyu incelemek ve kişilerin davranışlarının sebepleri ile bunların topluma yansımalarını ele almak istedim.
Eğitimin Ekonomik Maliyeti
Çağımızın gereksinimleri gereği, bir ülke ekonomisinin gelişip büyüyebilmesi, uluslararası piyasalarla rekabet edebilmesi, verimliliğini ve karlılığını arttırabilmesi için fiziksel yatırım gereklidir. Ancak; bu yatırımların başarıya ulaşabilmesi için üretimin gerektirdiği nitelikli bilgi ve beceriye sahip işgücüne sahip olmak gerekir. Bu nedenle bir çıta olarak eğitim, kişilerin hayattan beklentileri dahilinde yatırım yapmak zorunda oldukları bir alandır. Bu alan, bireylerin okulda aldığı resmi eğitim, özel olarak aldığı eğitimler, çevresinden öğrendikleri, deneyimleri, kişisel beceri ve yetenekleri ile yoğrulup özümsenmesiyle oluşur. Bireyler ise beşeri sermaye olarak ödemeye razı oldukları bu maliyeti, bu alanı oluşturmak için kullanırlar. Nitekim, kişilerin arzu ettikleri ile firmaların nitelik talebi ortak bir paydada buluşur. Elbette tatmin düzeyine ulaşmış ekonomiler de büyür. 
Ekonomilerdeki büyümenin ve globalleşmenin etkisiyle de eğitimin sürekli artan bir maliyeti olmaktadır. Bu maliyeti ekonomik veya psikolojik yönden karşılayamayan, kendince yeterli gören veya zorunda olduğu çeşitli nedenlerden dolayı çalışma çağının alt sınırında işgücüne katılan bireyler, düşük nitelikli/vasıfsız emeği oluşturmaktadır. Asgari ücret düzeyinde ve alt meslek dallarında çalışan bu kesim, okuyanlara göre kısa dönemde karlı duruma geçmektedir. Yani; 15 yaşında çalışmaya başlayan biri, okuyan birine göre daha az maliyetli olmasının yanında daha fazla da kazanç elde eder. Reel ücretleri ise uzun dönemde yavaş bir hızla artmaya devam eder. Bu durumda; çalışan kişinin geliri artarken, eğitim gören bir kişinin maliyeti topluma, devlete ve ailesine daha fazla olacaktır. Dolayısıyla eğitim gören kişi beşeri sermayenin getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda, doğal olarak bu aradaki farkı eğitimini tamamladığında çıkarmak isteyecektir.
Klasik iktisatçılardan Adam Smith 1776’da yayınladığı ‘’Ulusların Zenginliği’’ adlı kitabında ‘’eğitimin getirisinin sermaye yatırımının getirisinden az olmaması’’ gerektiğini ortaya koymuştur. Beşeri sermaye teorisinde de belirtildiği gibi eğitim yatırımından beklenen getiriler şu şekildedir:
a.    Daha yüksek gelir sahibi olmak
b.    Daha iyi bir iş tatmini sağlamak
c.    Daha çekici istihdam olanakları
d.    Daha yüksek stadü
e.    Sosyal prestij
Bu durumu anlatan bir grafik çizmeye çalıştım:





‘Yakalanma noktası: Üniversite eğitimi sonrasında emek piyasasında çalışmaya başlayan bir kimsenin liseden sonra doğrudan emek piyasasına giren diğerinin gelir seviyesini yakaladığı noktadır.’
Eğitim alan kişi, eğitime harcadığı zamanın alternatif maliyeti olarak gördüğü ‘çalışma’ seçeneği ile arasındaki farkı yakalamak isteyecektir. Geleceğine yaptığı bu yatırımı, geçmişte harcadığı paralar ve zamanlar adına yapacaktır. Elbette bunun mümkün olduğu bir iş bulana kadar da işsiz bağımlı nüfus olarak kalacaktır. Eğitimli kişi sadece arzu ettiği ücret ve koşullarda iş bulamadığından dolayı işsizdir. Yoksa bir mühendis işçi ücretlerinde çalışmaya razı olursa onu havada kapacaklardır. Hatırlarsanız, eğitim verimliliği arttıran bir faktördü. O zaman işsizlik oranları emek arzını karşılayacak emek talebinin bulunmadığı mı ifade ediyor? Hayır tabiki. Yoksa her yerde ‘eleman aranıyor’ ilanlarını görüp de yüksek işsizlik oranlarıyla karşılaşamazdık. 
Firmalar azalan verimler yasası gereği, marjinal verimliliği maksimum tutmak durumundadırlar. Bu nedenle emek piyasalarında işçinin pazarlık gücü azdır. Ücretleri asgaridir. Daha kolay iş bulur. Reel ücretlerin artmasından kolay şekilde etkilenir ve sendikalaşma da fazladır. Lise ve altı eğitim düzeyinde olanların büyük çoğunluğu işçi olarak istihdam olmaktadır. Ülkemizdeki gibi genç nüfusun fazla olduğu yerlerde tabana daha çok yatırım yapılmakta ve bu istihdam alanları genişletilmektedir. Bu nedenle tam manasıyla gelişememekte ve bir sonraki evre olarak eğitimli işgücüne yaratacağımız teknolojik altyapılı araştırma, eğitim ve çalışma alanlarını sağlayamamaktayız. Kısaca; eğitimli işgücünün pazarlık gücü daha fazla olmasına rağmen, istihdamı daha sınırlıdır. Bu da bize farklı bir sorunu getirmektedir. Nitelikli işgücünden faydalanılamayan eksik istihdam problemini…
Eksik İstihdam Sorunu
İş gücünün gereği gibi değerlendirilmemesinden kaynaklı bir sorundur. Eksik istihdamın boyutları şunlardır:
1.    Kişi, işin gerektirdiğinden daha fazla formel eğitime sahiptir
2.    Kişi, formel eğitimi dışındaki bir alanda gönülsüz çalışır.  (İsteksiz işçinin sosyolojide aklıma gelmeyen biri tarafından ortaya konulan kuramda 3 seçeneği vardır. Ya ortama uyum sağlayacaktır, ya verimliliğini düşürecektir, ya da işten ayrılacaktır.)
3.    Kişi, işin gerektirdiğinden daha fazla iş deneyimine ve niteliğe sahiptir.
4.    Kişi, gönülsüz olarak yarı zamanlı, geçici veya kesintili istihdamdadır.
5.    Kişi, bir önceki işinden daha az ücret almaktadır.
Piyasa, bu işgücünün isteklerini karşılayabilecek istihdam alanları yaratmalıdır. Elbette bu büyüyen şirketler vasıtasıyla daha mümkün olacaktır. Ar-ge çalışmalarına önem verilmesi, fikri ve sınai mülkiyetlerin önemli yer tutması gereken ekonomilerde yeni sektörler ve nitelikli işgücüne uygun konumlar bulunmaktadır. Bireyler davranışlarını bu şekilde belirlerler ve eğitim seviyelerini oldukça yüksek düzeye çıkarmaya çalışırlar. Fakat maalesef ülkemiz de dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkeler bu kulvarlarda fazlasıyla geridedir. Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki fark da hızla büyümektedir. Bu nedenle gelişmekte olan piyasalar, uluslararası rekabette daha çok hammadde ve ara malı üreterek söz sahibi olmayı amaçlarlar.
Oysa sattığımız malı işleyerek daha yüksek fiyatlara satan gelişmiş ülkeler bundan daha yüksek rant elde etmektedirler. Bilime ve araştırmaya ayrılan giderler büyük yatırım araçlarıdır. Mali bir kayıp olarak görülmemesi gerekir. Öyle ki bu araştırmalar sonunda ticarileştirilen birçok ürün (teflon tencere ve tavalar vs..) artık büyük Pazar payı edinmişlerdir. Eğitime önem vermişler ve işçi alımı dahil seçici davranmışlardır. Modern teknolojilerde sermaye yoğundur ve iyi koşullarda emeğini arz etmek isteyenler elbette olacaktır. Bu da yeterince değer görmediğini hisseden eğitimli işgücünün kendisini bu alanlarda çalışanlarla ikame ederek bireysel arz eğrisini etkilemesinde ön koşul olmuştur.
Sınırsız Emek Arzı ve Çocuk İşçi Sorunu
Az gelişmiş/gelişmekte olan toplumlar demogrofik yönden 2 özellik göstermektedirler. Birincisi; nüfus artış hızı fazla olduğundan dolayı aktif nüfusun fazlalığı ve gelişmeye bağlı olarak yaşam sürelerinin uzaması. İkincisi ise; nüfusun büyük bir bölümünün en az geçim düzeyinde gelirle çalışmaya razı olmasıdır. Ülkemizde yakın zamanda böyle olan durumun etkileri halen sürmektedir. Lewis’in sınırsız emek arzı ile kalkınma kuramı’nda; sermaye ve doğal kaynaklara kıyasla nüfusun fazla olduğu ülkelerde sınırsız emek bulunmaktadır. Nüfusun büyük bölümünün işgücüne katılımındaki marjinal verimliliği çok az yada 0’dır.
Böylelikle vasıfsız işçi çalıştırmak isteyen işverenler ise düşük ücretle çocuk işçi çalıştırma yoluna gitmektedirler. Bu da eğitimli işgücünün önünü kapayan bir etken olmaktadır. Genel anlamda ücretleri de düşürmektedir. Bu da insanların kararlarını etkilemektedir. ‘6-17 yaş grubunda, ekonomik işlerde çalışan çocukların %56,2 si (538 bin kişi) ücretli, yevmiyeli, kendi hesabına veya işveren olarak gelir elde etmektedir. Çalışan ve gelir getiren çocukların %80 i asgari ücret düzeyinin altında gelir elde etmektedir. Bu nedenle çocuk işgücünün bir boyutu da çocuğun ucuz işgücü olarak görülmesidir.’ (2008 Meb istatistikleri)
Ayrıca ülkemizde işgücüne katılma oranı da, eğitimin gelişiminin aksine düşmektedir. Eğitim seviyesi işgücüne katılım oranını pozitif olarak etkilemez miydi? Eğitim seviyesi arttığı halde işgücüne katılım oranı neden düşüyor peki? Bunun sebebi tarım sektöründeki daralmadır… Elbette tarım sektörü gizli işsizliğin ve çocuk işçiliğinin yaygın olduğu alanlardan biridir. İşsiz kalan vasıfsız, çocuk işçiler kendilerine farklı meslekler aramaktadırlar. Üreticinin sanayide gerek duyduğu düz emek de kolayca tarımdan kopan bu kesimle sağlanmaktadır. Piyasanın rekabet koşullarını bozan ve adaletsiz duruma getiren bu sorun çözülememektedir çünkü halen işgücündeki %60 lık bir kısım lise altı eğitim düzeyine sahiptir. Eğitim görmesi gereken niteliksiz elemanların yanında milyonlarca eğitimli işsize yanıt veremeyen bir emek talebi vardır. 
Bu durumun sanayileşmede ve kalkınmada geçiş dönemini ifade ettiğini ‘sınırsız emek kuramı’ savunmaktadır. Buna göre; genç dinamizmini kaybetmek istemeyen ülkemiz de ‘3 çocuk politikası’nı uygulamaktadırlar. Kimilerine göre bu bir çelişki olarak görülse de, yavaşlayan nüfus artış hızımız ve aile yapılarımızdaki bozulma ilerde daha büyük sorunlara yol açabilir.
Eğitimli işsizlerin çığ gibi artmasıyla ilgili bir habere göre:

    ‘’ Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Temmuz ayı “TİSK İşgücü Piyasası Bülteni”ni yayınladı. 2011 Nisan döneminde istihdama eklenen her dört kişiden üçünün düşük nitelikli olduğu kaydedilen bültende, “Eğitim düzeyi yetersiz kişilerin oluşturduğu işsiz sayısında küçük bir azalma yaşanırken, yüksek öğrenim mezunlarının oluşturduğu gruptaki işsiz sayısı 25 bin kişi arttı. Bu durum ekonominin üretim yapısının ve eğitim sisteminin ciddi sorunlar yaşadığını ortaya koydu. Rapora göre istihdama eklenen her dört kişiden biri, kadınlarda her iki kişiden biri kayıtdışında iş buldu.
      
     Ücretsiz aile işçileri arttı
      
     TİSK raporuna göre tarımdaki ücretsiz aile işçilerinin sayısı 142 bin kişi arttı. Bu, kayıtdışı istihdam artışının yüzde 70’ini oluşturdu. İşsizlik azalışında kadınların erkeklere göre dezavantajlı olduğu görülüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre geçtiğimiz Şubat ayında istihdam edilenlerin yüzde 12,8’ü ise ücretsiz aile işçileri oluşturdu. TUİK’e göre istihdam edilenlerin yüzde 59’u lise altı eğitimliler, yüzde 61,4’u ücretli, maaşlı veya yevmiyeli, yüzde 25,7’sı kendi hesabına veya işverenlerden meydana geldi. Aile fertlerinden bir ya da bir kaçının sahip olduğu işletmelerde herhangi bir ücret almaksızın çalışan aile fertlerine ‘ücretsiz aile işçisi deniyor’ ve istatistiklerde işsiz sayılmıyor.’ (Haber TURKA 18 Temmuz 2011)’’ 
Ayrıca (Temmuz 2011 TUİK) verilerine göre de Lise altı eğitimlilerde işgücüne katılma oranı; erkekler için % 71,2, kadınlar için % 27’dir. 
Peki bu sorunlar karşısında insanlar ne yapmaktadır? Eğitimli işgücümüzün tercihleri ne yönde olmaktadır? Maalesef tüm bu sorunlar bireyleri göçe sevk eden başlıca koşullardır. Reel ücretlerin fazla, yaşam koşullarının ve çalışma şartlarının daha iyi olduğu şehirlere veya gelişmiş ülkelere beyin göçü şeklinde emek kaybetmekteyiz.
Açık İşsizlik Saptaması
Açık işsizlik: Çalışma istek ve yeteneğine sahip olduğu halde niteliklerine uygun cari ücret düzeyinde iş bulamaması durumudur. 4’e ayrılır.
a.    Geçici işsizlik
b.    Yapısal işsizlik
c.    Konjoktürel işsizlik
d.    Mevsimlik işsizlik
Türkiye’de genç ve dinamik bir nüfus yapısı olduğundan dolayı en sık karşılaşılan işsizlik türümüz Yapısal işsizliktir. Bireylerin göç kararını almasında en büyük paydayı da ülkemizin bu yapısal özelliği tutmaktadır. Mevsimlik çalışanları da göz önüne alırsak sanırım en sağlıklı sonuçları yaz ayının işsizlik verileri verecektir. Temmuz ayındaki verilerin düşük işsizlik oranlarını göstermesi ekonomideki büyümeyi işaret etmemektedir. Mevsimlik çalışan işçilerin de işgücüne katılımıyla ortaya çıkan daha işsiz bir kesimi görmemize olanak sağlayacaktır.
TUİK (Temmuz 2011) verilerine göre İşsizlik oranı % 9,1’dir. Kanımca, işgücümüzün niteliğine göre zorunlu olarak düşük ücretle gönülsüz çalışmaya razı olabilecek veya göç kararını alabilecek yüzdesi aşağı yukarı bu kadardır. (Bu arz fazlasının içinde nüfus artışından kaynaklı niteliksiz işgücünün de bulunduğu unutulmamalıdır. Fakat; bir işte çalışıp da belli bir zaman sonra göç kararını alabilecek eğitimli emek arzı da göz ardı edilemez. Her ne kadar bireylerin göç kararını almasında yaş unsuru negatif bir etkiye sahip olsa da azımsanamaz. İşsizlik oranının potansiyel karar almaya eğilimi sadece fikri bir saptamamdır. )
Göç
    Eğitimin ülkelerdeki iktisadi olayları her yönden etkileyebilen bir aktör olduğunu söylemiştik. Ülkedeki şartlar doğrultusunda kişilerin karar almasında bir destekçi ve tercihlerindeki beklenti düzeylerini yükselten bir etmendi. Beraberinde insanlar daha yüksek bir yaşam standardına kavuşmak istiyordu. Sermaye yatırımlarının emek sermayesine yapılan yatırımların gerisinde kalması ve modern olarak gelişim gösterememesi de göç gibi olaylara yol açıyordu. ‘’Göç, emek ve sermayenin coğrafi dağılımdaki dengesizliğin sonucudur (Arango, 2000: 285).’’ Bu durum daha çok bir ‘itme-çekme’ modeli şeklinde oluşmakta, insanlar içinde bulunduğu şartların iticiliği ile gitmek istediği yerin çekici yönlerini göz önüne almaktadır. Çağlardan beridir yaşanan göç hareketleri, göç alan ve göç veren yerlerde büyük sonuçlar doğurmuştur. Savaşlar, mübadele göçleri, işçi göçleri ve niceleri… Savaşlardan kaçan eğitimli insanların sığındığı ülkelere hizmet etmesi, savaşlardaki yıkımları onarmak ve kalkınmayı sağlamak için alınan işçi göçleri, yeni kaynak ve coğrafya arayışları, mübadele göçleri gibi göçler günümüz dünyasını belirleyen en önemli unsurlar olmuştur. Göçler; elbette göç veren ülkelerde yarattığı olumsuzlukların yanında faydaları da olduğu gibi, göç alan ülkelerin kazanımlarının yanında olumsuz etkileri de olmuştur. İnsanların bu kararları almasındaki başlıca sebepler ve göç kararını aldıktan sonra toplumlarda yol açtıkları sonuçları ele almaya çalışacağım. Göç hareketleri temel olarak iç ve dış göç olmak üzere 2 şekilde oluşmaktadır. 
 
Göç Kavram Haritası (Fatih Temur, 8 nisan 2010)
İç Göçler
Bir ülke içerisinde, bölge, kent ve köy gibi yerleşim alanlarından, bir
yerden diğerine yerleşmek amacıyla yapılan nüfus hareketleri olarak tanımlanmaktadır
(Üner, 1972: 77). Ülkemizde 1950’li yıllardan bu yana yoğun olarak yaşanmış ve zaman içerisinde çeşitli süreçlerden geçmiştir. Bu göç hareketleri ülkenin genel nüfus sayısını değiştirmezken, kent ve kırsal nüfus oranını değiştirmektedir. Kentsel yerleşim yerlerinin nüfusları artarken, kırsal yerleşimlerinki ise azalmaktadır. 
 
Bu göçlerin iktisadi kaynağını işsizlik oranları, iş olanakları, eğitim, sosyo-ekonomik ve kültürel etmenler oluşturmaktadır. Bireyler kendi iradeleriyle; yaş, medeni durum ve eğitim gibi durumlara bağlı olarak bu kararı almaktadırlar. Fakat; ‘’Türkiye gibi tarım ülkelerinde, insanlar toprağa bağlı oldukları için göç eylemi bireyin kendi iradesi dışında da gelişebilmektedir ‘‘(Tekeli, 2007: 447).

Kentleşmenin sonucu olarak büyüyen şehirler daha geniş istihdam olanakları ile daha gelişmiş eğitim, sağlık ve kültür hizmetlerine sahip olmaktadırlar. Eğitim gören bireylere bu olanaklar cazip gelmektedir ve genelde yüksek eğitimlerine de bu şehirlerde devam etmek istemektedirler. Bu yerlerde devam edemeseler bile eğitimlerini tamamladıktan sonra büyük çoğunluğu bu göç eylemini gerçekleştirmektedir. Çünkü artık küçük şehirler bu kişilerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayamaz durumda kalmıştır. Üstelik eğitim insanlara istediklerine ulaşabilecekleri konusunda cesaret vermiş ve kültürlerini arttırmıştır. 

Örnek olarak:
Kilis 7 Aralık Üniversitesi’nde Kariyer, İstihdam ve Geleceği Planlamada İnovasyon Projesi kapsamında bu durumu yerinde inceleme fırsatına haiz oldum. Kilis’in İş-kur kayıtlarına göre kendi illeri içinde çalışan ve çalışmak için başvuran hiçbir yükseköğretim mezunu yoktur. Ama Kilis 7 Aralık Ünv. ve çevre illerin üniversiteleri binlerce mezun vermiştir. Bu da demek oluyor ki (kayıtsız işgücü ve kaçakçılık yapanların dışında) öğretim seviyesi artan bireyler göç eylemini gerçekleştirmişlerdir. Kilis organize sanayi bölgesinin müdür yardımcısı da bu konunun böyle olduğunu bizlere aktardı. Sözkonusu ilden (Kilis) yapılan göç dalgası genelde Gaziantep iline olmaktadır. 

Sonuçları

Tıpkı eğitimin ekonomik maliyeti gibi, bireyin bu göç için gözden çıkardığı bir maliyet de vardır. Kendisi için daha iyi sonuçlar doğuracağına inandığından bu faaliyeti gerçekleştirmektedir. Fakat çoğu zaman da bu iyi sonuçlanmıyor. Çünkü; herkes bu şekilde göç ettiği için bu yerlerde tutunmak zor olabilir. 

İç emek göçünün mikro (kişisel) sonuçları olarak: 

Kişi göçten umduğunu elde edemeyebilir ve şevki kırılmış işgücüne dönüşebilir, göze aldığı maliyeti çıkaramaz duruma girip beklentilerini düşürebilir ve düşük ücretlerle çalışmaya razı olabilir. Kötü yola sapabilir veya geriye de göç edebilir, kendisini daha çok geliştirmek isteyebilir ve beşeri sermaye yatırımına devam edebilir, ciddi aile kararları alabilir veya kararını dış göçe çevirebilir.

İç emek göçünün makro-ekonomik sonuçları olarak: 

Göç veren yerleşim biriminde;
Göç veren yerleşim birimindeki faal kesimin (genç nüfus) ayrılması sonucu dinamik işgücü ve emek arzı azalmaktadır. Bu nedenle bu yerleşim yerlerinin gelişme hızları düşmektedir. Hem sebep hem sonuç olarak yatırımcılar bu bölgelere cazip gelmemekte ve yatırımlarını buralarda değerlendirmek istememektedirler. Üstelik göç edenlerin sermayesi de yer değiştirmekte ve göç veren yerleşim yeri yoksullaşmaktadır. Tüm bu sonuçlar göç veren yerdeki topluma mal olmaktadır. Sürekli azalan nüfustan dolayı devlet de buralara demogrofik yatırımını azaltmaktadır. Mesela; Kilis’de göç veren bir yer olarak, kobiler iş yerlerini erken saatlerde kapatmakta ve hayat durma noktasına gelmektedir. Çünkü insanların yaşamdan beklentileri düşmüştür, psikolojik ve yapısal olarak da etkilenmişlerdir. Bu da onları tembelleştirmiş ve sadece kendilerine hayırları olabilen hale getirmiştir. Elbette zincir 1 kere bozuldumu bu tüm halkayı etkileyecektir. Aile yapılarına ve düşüncelerine kadar bir hastalık gibi yayılacaktır. 

Göç alan yerleşim biriminde;
Özellikle kontrolsüz olarak yaşandığı dönemlerde kentin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yapısına da etki etmektedir. Kentteki yaşam kavgasına her gün yeni rakipler katılmakta olduğundan dolayı ‘her işi yaparım’ diyen birçok insan olmaktadır. Toplam emek arzı artacak bunun sonucunda; ücretler düşmektedir. Buna bağlı olarak düşen maliyetlerin genel fiyat seviyesini etkileyeceği de muammadır. Çünkü işveren bundan faydalanarak kar elde etmek isteyebilir. Veya fiyatlar düşse bile bu iyi bir sonuç olmayacaktır. Çünkü emlak fiyatları artacaktır ve buralara olan talep (göç) daha da büyüyecektir. Bu da beraberinde gecekondulaşmayı getirecektir. Düzensiz yapılaşma ve artan nüfus kentin üzerine bir yük olarak yığılacaktır. İnsanlar daha tedbirci olacak ve tasarruf yapmak isteyeceklerdir. İşyeri kurmak isteyen göçebeler de yüksek maliyetlerle karşılaşabilir ve iflas edebilirler. Çünkü bu yapıda tecrübe etmek doğru bir seçim değildir. Toplam gelir daha çok haneye bölünecektir ama gelir farklılıkları da artacaktır. Ayrıca bireyler kendilerini gerçek anlamda gösterme fırsatını kaybedeceklerdir. Keşfedilmekten çok, keşfetmeleri ve genel bilgi düzeylerini arttırmaları gerekecektir. Fakat bunların yanında; yatırımcı bu işgücüne göre yatırımlarını arttırmakta ve yeni iş olanakları açmaktadır. Merkezileşme oluşmakta ve sektörel büyüme sağlanmaktadır. Talepler buralara yoğunlaştığından dolayı bunların karşılanması gerekir. Buna bağlı olumlu sonuçlar olmasına karşın, emek arzı emek talebinin önünde gitmektedir. Böyle bir kapitalist düzende insanlar aile kurmak istemeyebilir veya çift maaşlı geçinebilirler. Bu şekilde yol açtığı makro-ekonomik boyutları makro seviyededir… (Altyapı yetersizliği vs gibi bu makro yapıyı etkileyen sayısız mikro sebep vardır.)
En çok göç alan ilimiz olarak İstanbul bu problemlerle karşı karşıyadır. Buna karşı politika oluşturmak isteyen hükümetimiz kısa zaman önce ‘İstanbul’a vizeli giriş’i gündeme getirmişti.

Dış Göçler
Ülke sınırlarını aştığından dolayı genellikle uzun dönem veya kalıcı yapıda olan uluslararası harekettir. Kişinin terk ettiği ‘kaynak ülke’ ile göç etmek istediği ‘hedef ülke’ arasında olmaktadır. Eğitimden yola çıktığım için ‘beyin göçü’ tabiri ile ifade edilen biçimini ele alacağım. Beyin göçü ise iyi eğitim görmüş, nitelikli, seçkin, uzman ve yetenekli işgücünün göçü anlamına gelmektedir.
Gelişmiş ülkelerin yetişmiş beyinlere daha yüksek ücret ve daha iyi olanaklar sağlamasından dolayı gerçekleşmektedir. Kişilerin beşeri sermayelerinin gereği, eğitimlerinden doğan maliyetinden kar etme arayışı ve psikolojik yönden ihtiyaç duyduğu yüksek konforu elde etme isteği olmaktadır. Kendilerine bunların vaad edildiğini düşündüren gelişmiş ülkeler cazibe merkezleri haline gelmekte ve bu sayede gelişimlerine hız üstüne hız katmaktadırlar. Ayrıca bireyler kişisel gelişimleri ve eğitimleri için de bu göçü gerçekleştirmektedirler. Normal bir bireyin göç kararı almasındaki tüm makro ve mikro sebepler dış göç kararının alınmasında da geçerli olmasına karşın, daha büyük bir maliyet istediğinden, risk barındırdığından ve cesaret gerektirdiğinden dolayı kişinin içinde bulundu durumdan daha büyük beklentileri olacaktır. Artan gelişmişlik farkı da eğitimli insan davranışlarını bu yöne sevk etmektedir. Dış göçler globalleşmenin de etkisiyle kolay tercih edilen bir seçenek ve dünyanın önemli bir sorunu olmuştur.
Bu göçün belirleyicilerini; ülkeler arasındaki gelir farkları ve ekonomik farklılıklar, vergi oranları, ar-ge ye önem verme, fırsat eşitsizliği ve yolsuzluklar, gelişmiş ülkelerdeki eğitimli istihdam alanlarının ve donanımların daha fazla olması, bilim adamları ve uzmanların itibar farklılıkları, ekonomilerinin daha istikrarlı, sosyal, kültürel ve siyasi yönden daha cazip olması, tüketim ve tasarruf imkanlarının fazla olması, parasının daha değerli olması gibi sebepler oluşturmaktadır. Fakat bunların yanında bireyler başka durumları göz önüne alırlar. Mesela; kendi özel durumları, gitmek istediği ülkede kendi kültüründen insanların çok olması, akrabalarının orada bulunması, uzaklık, kendi ülkesinde bulunan olumsuz şartlar, ülke görme ve yaşama istekleri, göçün maliyeti, ülkenin iklimi ve coğrafyası, kendi ülkesini temsil etme isteği, gitmek istediği ülkenin insanları ve toplumun yapısı gibi…
Ülkemiz de dışarıya oldukça fazla beyin göçü vermekte ve göç veren ülkeler sıralamasında ilk 20’nin içinde yer almaktadır. Yapılan anket ve araştırmalar, çok çarpıcı sonuçları bize sunmaktadır. Bunlardan birkaçına yer vermek gerekirse:
*Ülkemizde, üniversite mezunlarının %80’inin meslekleriyle ilgisiz işlerde çalışmaktadır. *Ülkemizde buluş ve patent için başvuru sayısı 2000 yılında ancak 3442 olmuştur. Bu rakam gelişmiş ülkelerdeki birkaç günlük başvuruya eşittir. İnternet’ten 1135 kişi (katılımcıların %75'inin 18-29 yaş grubunda) üzerinden TRT tarafından yapılan "Beyin Göçü" konulu anketin sonuçlarına göre; katılımcıların %72'sinin kariyer hayallerini gerçekleştirmek için şansını yurt dışında aramayı düşündüğünü yansıtmıştır. (Kaynak: Prof. Dr. Muammer Kaya/ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi)
2011 itibariyle yurtdışında yaşayan Türk Vatandaşı sayısı 8 milyonu aşmıştır. Dış ülkelerin göçmen politikaları sebebiyle yabancı ülke vatandaşlığına geçenler de epeyce fazladır.     Bunların yarıya yakını da beyin göçü niteliğindedir. Ayrıca ‘’Yurtdışında Nasa, Roscosmos, ESA(Avrupa Uzay Ajansı) vb. kurumlarda, üniversitelerde bir çok Türk Bilim Adamı ve Türk Öğretim Görevlisi çalışmaktadır. Türkiye'deki teknolojik altyapı ve donanım yetersizliği, bütçe gibi sebeplerden dolayı birçok Türk Bilim Adamı yurtdışında çalışmaktadır. (Wikipedia)’’ T.C Dışişleri Bakanlığı verilerine göre:
 
Beyin göçü vermek ne kadar olumsuz bir olay olsa da, doğurduğu sonuçlar bakımından olumlu yönleri de olmaktadır. Neticede insanlar dünyaya katkıda bulunmak istiyorsa vatansızdır, fakat milletinin adını duyurduğu kadar da vatanına faydalıdır.
Sonuçları 
Doğurduğu sonuçlar iç göçün doğurduğu sonuçlar ile benzeşmektedir. Bu yüzden farklı sonuçlarına kısaca değineceğim. Öncelikle beyin göçü gelişmiş ülkelere doğru yapılan en büyük kaynak transferidir. Ve bu çok değerli kaynak için gelişmiş ülkeler hiçbir bedel ödememektedirler. Elbette güç; bu nitelikli emek göçünü kullanabileceklerin elindedir. Bu küresel göçten karlı çıkan ve iyi sonuçlar elde eden ülkeler, gelişmiş ülkelerdir. Fakat göç veren ülke de bundan kar elde ediyor olabilir. Bu tamamen göçün geçici veya kalıcı olmasına, kişinin ülkesine bağlılığına ve amacına bağlıdır.
Dış emek göçünün mikro (kişisel) sonuçları olarak:
Kişi daha fazla eğitime, tecrübeye ve bilgiye sahip olur. Dünya görüşü değişir. Kültürü artar fakat asimile de olabilir. Zor durumlarla karşılaşabilir veya göçten umduğunu bulamayabilir…
Dış emek göçünün makro sonuçları olarak:
Göç veren ülkede;
Beyin göçü genelde göç veren ülkelerin aleyhinedir ama ekonomilerine bazı olumlu yanları da vardır. Göç edenlerin kendi ülkelerine yolladığı döviz transferleri kıt olan döviz kaynaklarını arttırır. Büyüme için gerekli ithalat finansmanına katkıda bulunurlar. Ayrıca göç veren ülkenin emek arzı düşer. Bu nedenle işsizlikte azalma olur ve refah artar. Göç edenlerden bazıları ‘tersine beyin göçünü’ gerçekleştirebilir. Daha deneyimli ve bilgili olacaklarından dolayı ülkelerine daha iyi hizmet edebilirler. Oradaki servetlerini de alarak geri yerleşebilirler. Bunların yanında olumsuz birçok sonucu da vardır: Beyin göçünü gerçekleştirenlerin ülkesine ve kendilerine büyük eğitim maliyetleri olmuştur. Bu yatırımın karşılığında kendi toplumları onlardan fayda beklemektedirler. Fakat göç alan ülkeler hiçbir masraf ödemeden bu sermayeye sahip olmaktadır. Bir de yabancı bir ülkeye göç etmenin belli bir maliyeti olacaktır. Bu da göç edenlerle birlikte yapılan dışarıya kaynak aktarımıdır. Göçe bağlı olarak ailelerde ve yapılarında bozulmalar olur. Kişinin temsiline göre göç verilen ülkeye turist çekebilir veya kötü bir görüş kazandırabilirler. Tüm bunlara bağlı olarak o ülkeye karşı olumlu veya olumsuz bir siyaset izlenmesine bile sebep olabilir. Ayrıca bu davranışlar göç veren toplumlarda bir özentilik etkisi de yaratabilir. 
Göç alan ülkede;
Göç alan ülke böylece ihtiyaç duyduğu eğitimli emeği sağlar ve bunu kullanarak kendini geliştirir. Yeni ürünler, yeni alanlar, yeni sektörler ve yeni gelirler elde eder. Kalitesini arttırır ve ekonomik büyümesini hızlandırır. Piyasadaki talebi canlandırır. Göç eden kişi o ülkede aynı statüde yer alanlara göre daha düşük ücretlere razı olabilecektir bu yüzden kısmen daha ucuz emektir. Fakat buna karşı ücretlerin düşmesi ithal işgücüne karşı tepkiye de yol açabilir. Bunların doğurduğu çeşitli sosyal problemler ortaya çıkabilir ve toplumların yapısı bozulabilir, yolsuzluklar artabilir. Kontrolsüz göç alan ülkedeki emek arzı yükselecektir bu yüzden işsizlik artabilir ve gelir dağılımı bozulur. O ülkedeki iç ve dış göçü de etkileyebilir tüm bunlar. Fakat beyin göçü göç alan ülke için genellikle iyi sonuçlar doğurur. Bu yabancı yatırımcıyı da cezbeder. Bu göçün olumlu sonuçları ile olumsuz sonuçları kıyaslanamaz niteliktedir. Bazen 1 kişinin göçü bile büyük bir avantaj sağlayabilir.
2. Sonuç
Sonuç olarak eğitiminin ekonomik maliyetinin kişilere ve ülkelere olan yükünün sonucundaki beklentiler bu yatırım harcamalarının insan sermayesi olarak getirisi olacağı yönündedir. Fakat eğitimin sağladığı kişilik katalizörü ile eğitimli insan gücüne cevap veremeyen ekonomiler bu kaynağı göçler vasıtasıyla ellerinden kaçırırlar. Bunun yükü yine toplumların üzerine kalmaktadır. Üstelik beyin göçünü engellemek ya da kontrol etmek de tek bir ülkenin politikaları ile sağlanabilecek bir şey olmadığı gibi, sadece yeni iş, fırsat ve olanaklar sağlanarak kat edilecek yolda insan kararları etkilenebilir. Doğrusu da bu göçü minimuma indirip bu kaynaktan faydalanabilmeyi bilmektir elbette… Ancak bilime, teknolojiye, Ar-ge’ye ve yetişmiş beyinlere verilen önemle gelişebilir ve büyük başarılar elde edebiliriz. Hem sebep hem sonuç olarak insanların oluşturduğu topluma marjinal faydası, fertlerin marjinal mutluluğuna ve refahına bölünecektir. Oluşturduğumuz şartları etkilemek de ancak çoğunluk ve bilinçlilikle mümkün olacaktır.
Kaynakça
*Kilis 7 Aralık Üniversitesi bireysel Araştırma Çalışması
*Çalışma ekonomisi ders notları (tarihsiz) https://www.edubilim.com/forum/calisma_ekonomisi_unite_78-t14968.0.html [Erişim tarihi: 2/11/2011] 
*2004 yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program (DPT) , MEB 2007-2008 Eğitim İstatistikleri.
*Haber TURKA 
(2011) Eğitimli İşsizlik Çığ gibi Büyüyor , Yeni mesaj gazetesi, 18 temmuz https://www.haberturka.com/haber.php?id=94215class=black11Tah
*Doç Dr. Kutlu E. (2005) İktisadi Kalkınma ve Büyüme Eskişehir Anadolu Ünv. Yayınları
*Göç Kavram Haritası -Fatih Temur (8 nisan 2010)
https://www.belgeler.com/blg/1psj/goc-kavram-haritasi-71-sinif-nufus [Erişim tarihi: 4 kasım 2011]
*TUİK, DPT ve Dışişleri Bakanlığı verileri
*Çolak, A. (2008) Türkiye’de İç Göç Olgusu, Nedenleri ve Çorlu Örneği (Basılmış Yüksek Lisans Tezi) Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

*Tümtaş, M.S. (2007) Türkiye’de İç Göçün Kentsel Gerilime Etkisi: Mersin Örneği (Basılmış Yüksek Lisans Tezi) Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilimi
* Wikipedia https://tr.wikipedia.org/wiki/Beyin_göçü [Erişim Tarihi: 5 kasım 2011]
* Beyin göçü https://www.msxlabs.org/forum/sosyoloji/16481-beyin-gocu-kavram-ve-kapsamlari.html#ixzz1cmulW7lY [Erişim tarihi: 5 kasım 2011]
*Somuncu B. (2006) Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Sürecinde Uluslararası Göç Politikası (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
*Prof Dr. Gürak, H.(2006) Ekonomik Büyüme ve Küresel Ekonomi, Ankara: Ekin Kitabevi Yayınları
*Kara, Y. (2008) Uluslararası Göç ve İşçi Dövizlerinin Belirleyenleri: Türkiye Örneği (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Muğla Üniversitesi İktisat Anabilim Dalı